Mostar, Bosna Hersek (Bölüm I)

15 yıl önceki savaşın izlerini hala silememiş, belki de silmek bile istemeyen bir şehir Mostar. Her sokak başındaki yıkıntı binalar o korkunç kaosu, dramı ve tedirginliği yansıtıyor. Kimileri için hiç akıldan çıkmaması gereken o günleri yaşatıyor. Kimileri için de unutulması istenen acıları hatırlatıyor. Benim gibiler içinse tam bir ıslak rüya...






Her binanın önüne dikilen "Dikkat! Tehlikeli harabe. Girmek ve araç park etmek yasaktır!" tabelalarına aldırmıyorum. Biliyorum ki 15 yıldır bir çok çocuk, sarhoş genç ve meraklı insan buraları adım adım gezdi. Devlet yetkilileri bütün bomba kalıntılarını kaldırdı. Kafama düşecek yıkıntılardan da korkmuyorum, dikkatli geziyorum. Patlamamış bir topa basıp ölmeyeceğimi biliyorum. Tek endişem bütün bu binaları gezecek vaktim olmaması. Üç güne sığdırabildiğim her şeyi görmeye çalışıyorum. Mesai sabah yedide başlıyor. Önce unutulmuş eşyaları görmek için müstakil evleri geziyorum....






Evler bomboş. Sadece bira şişeleri, kuruyemiş paketleri ve yiyecek ambalajları mevcut. Onların da içi boş. Bina sahiplerine ait herhangi bir hatıra bulamıyorum. Savaş her şeyi yok etmiş. Kum torbalarından oluşmuş barikatlar bir çok evin önünde sıralanıyor. Arkalarındaki duvar kurşun izleriyle delik deşik olmuş. Belli ki birileri burada siper almış. Bir başkası ona ateş açmış. Muhtemelen orada birileri ölmüş. Ben tam o noktada dikiliyorum. Arkamda parıldayan güneş bile kanımı ısıtmaya yetmiyor. Mermilerle delinmiş bir teneke parçasını alıp çantama koyuyorum...






Hemen karşımda 7-8 katlı bir yıkıntı dikiliyor. Gözüme kestirip ilerlemeye başlıyorum. Büyükçe bir çocuk parkı aileler, pusetler, çocuklar ve oyuncaklarla dolmuş. Herkes sevinç içinde sağa sola koşturuyor, birbirini kovalıyor. Parkın çevresindeki yüksek ağaçlar harabelerin önünü kapatıyor. Parktakiler başka bir dünyada yaşıyor. Büyük binanın önüne geliyorum. Park etmiş araçtan Teletubby kostümlü bir adam iniyor. Sapsarı Laa-Laa giysisiyle bagajı açıyor. Bir sürü uçan balon havaya saçılıyor. Adam arkasını dönüyor ve bana poz veriyor. Makinemi indirince el sallayıp parka doğru yürüyor. Ağaçların arkasında kayboluyor. Olan bitenin sürreelliği karşısında affallıyorum...






Yoğun çiş kokusu bütün harabelerde olduğu gibi beni selamlıyor. Grafitilere hızlıca göz gezdirip üst katlara çıkmak için merdiven arıyorum. Her girdiğim oda daha da yoğun bir kokuyla beni karşılıyor. Yerlerdeki çöpler hareket etmeyi imkansız hale getiriyor. En ücra odada bir yatak buluyorum. Evsizler kendi evlerini temiz tutmuşlar. Etrafı karıştırmadan çıkıyorum. Asansör boşluğuna giriyorum. Havalandırma deliğine kafamı sokuyorum. Merdivenler tam karşımda duruyor. En yüksek kata çıkmaya karar veriyorum...






Bir kat tırmanınca demir bir kapı karşıma çıkıyor. Bir kilit göremiyorum. İttiriyorum. Açılmıyor. Zorluyorum ve cennetin kapısından içeri dalıyorum. Bütün kat çöp, eski evrak ve mobilyalarla dolu. İlgi çekici bir parça bulamıyorum. Bir üste şansımı denemek üzere yola devam ediyorum. Merdivenlerin yanı boşluk, dümdüz bir uçurum. Korkuluk takılmamış. Her basamağı çıktığımda yükseklik korkusu daha da içime işliyor. Diğer katlar daha temiz. Pek kimse çıkıp çöp bırakmamış. Kırık camlar ve lastik parçaları yerleri kaplıyor. Bir tuvalet buluyorum. Klozetin manzarası pencereden dışarı bakıyor, oturuyorum. Bütün Mostar ayaklarımın altında...






Ellerim terliyor. Yanımdaki 20 metrelik boşluk bana sonsuzmuş gibi geliyor. Karnım da aç. Şekerim düşüyor. Başım dönüyor. Bütün vücudum sokaklara dönmemi istiyor. Son basamağı da çıkıp en üst kata ulaşıyorum. Mostar'ı bombalayan topçu mevzileri karşımdaki tepede duruyor. Üzerime gelen mühimmatı hayal ediyorum. Savaş Mostar'da hala devam ediyor.

1 yorum: