Merzifon, Türkiye (Bölüm I)

1968. Raflara dizdikleri bütün gazetelerin tarihi 1968. Acaba o yıl ne olmuştu? Bu aile neden asırlık evlerini terk etmeye karar verdi? Daha iyi bir yere mi taşınacaklardı? Tabaklarını, bavullarını, sobalarını, yastıklarını, dolaplarını neden geride bıraktılar? Daha yenilerini mi almışlardı? Yoksa yeni dünyalarında eski dünyalarına ait bir şey görmek istemediler mi? Peki ya o evde yaşamış insanların anıları? Onları yanlarında götürebildiler mi? Önceki nesillerin ruhunu gittikleri yerde yaşatabilecekler miydi?




Attığım her adımla gıcırdayan ahşap zemine güvenemiyordum. Bir tahta parçası kırılsa, alt kattaki 40 yıllık toz tabakası düşüşümü yumuşatır mıydı? İyi ki tetanoz aşılarımı yaptırmıştım. Küçük adımlarla koridorda ilerleyip odalara kafama soktum. Çökmüş bir yer yoktu, zemin sağlamdı. Mars'ın kızıl kumlarına ilk ayak basacak kişi gibi hissediyordum. Ayakkabılarım yıllardır dokunulmamış bu evde iz bırakıyordu. Benden başka kimse girmemişti. Toz zerrecikleri her adımımla tahtaların arasından süzülüyor, alt kata dökülüyordu. Bulunduğum gezegende benden başka hiç kimse yoktu...














Fasulye kavanozu kırılmış, tüm taneler rafa saçılmıştı. Bir yumurta nasıl olduysa 40 yıldır sağlam kalmayı başarmıştı. Rafın en ücra köşesine çekilmiş, birilerinden saklanıyordu. Belki bir civciv olacaktı, belki de çift sarılı bir omlet. Çay ve yağ tenekeleri, traş fırçası, tarak, çaydanlıklar, dikiş kutusu, un eleği ve diğer tüm küçük ev eşyası sağa sola dağılmıştı. Çürümüş deri bavullar, karton kutular, bir küçük ocak ve perdeler bile duruyordu. Ama televizyonları yoktu. Duvarda radyo asmak için bir tertibat kurmuşlardı. Çatıdaki antene giden kablosu hala yerinde duruyordu. Bir gün eşinin döneceğini bekler gibiydi...


















Sahi ne olmuştu 1968'de? Arkada bırakılanlar sadece bu eşya değildi. O evde doğmuş, yaşamış, yaşlanmış ve ölmüş herkesin hatırası arkada kalmıştı. Bütün mutlulukları, hüzünleri, heyecanları, endişeleri o terk edilmiş eve hapsolmuştu. 40 yıldır konaklarında yalnız kalmışlardı. Tek konukları bendim. Ben de çok kalamadım. Dikiş kutusundan bir düğme aldım ve geldiğim gibi sessizce gittim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder