Kars, Türkiye (Bölüm I)

Ne kadar soğuk olabilir ki? Herkesin çok üşüyeceksin, başka mevsimde git telkinlerine hep aynı cevabı verdim. Ne de olsa kış kampı yapmaktan çekinmeyen, karlar içinde çıplak yuvarlanmaktan hoşlanan biriydim. Ne kadar soğuk olabilirdi ki? Saat 24:00'te trenden inip istasyona giremeden göz bebeklerimi donduran, dudaklarımı çatlatan, burnumu kurutan o soğukla karşılaşınca anladım. O kadar soğuk olabilirmiş! -30 derece gösteren termometreye şaşırmaya bile mecal bulamadan titreyen ellerimle GPS'imi açtım. Buz tutmuş kaldırım ve asfalt üzerinde artistik patinaj yaparak 15 dakika içinde kendimi otele attım. Resepsiyondaki bey hiç bu kadar soğuk bir kış hatırlamadığını söyledi. Zaten bir yerlerde tarihi bir zorluk olur da şans beni kaçırır mı? Önümüzdeki bir hafta boyunca bu soğukla baş başaydım. Sabah çantamdaki bütün giysileri yatağa boşalttım ve teker teker üstüme geçirdim. Kat kat giyinmekten kolları kapanmayan çocuklar gibi olmuştum. Tek rakiplerim Michelin canavarı ve Hayalet Avcıları'ndaki devasa hortlaktı. Yerel halkın gülümseyen bakışları eşliğinde donmuş Kars sokaklarında buz patenine devam ettim. Bu sefer o kadar soğuk değildi...






Harika Rus mimarisi ve imar yönetmeliklerimizin birbirine tamamen zıt eserleri arasında kendimi kaybettim. Bir çok atıl bina keşfedilmeyi bekliyordu. Bir sağa bir sola bakmaktan başım dönüyordu. Daha büyük ölçekli olanları gezip, küçükleri bir başka Kars ziyaretime bırakmaya karar verdim. Ne de olsa Kars'a tekrar gelecektim. Kars Kalesi'ne bir kez çıkan illa ki Kars'a dönermiş, ben rivayetin yalancısıyım! İlk olarak nehrin iki yanına konuşlanmış hamamlara girmeye karar verdim. Sağ tarafımda kalan hamamın girişleri çökmüştü. Kirişlerin tam ortasındaki köpek leşinin düştüğü hataya düşmemek için diğer hamamda şansımı denemeye karar verdim. Nehrin öbür tarafından baktığımda su kenarında açık bir giriş görmüştüm. Oraya ulaşabilirsem içeriyi de gezebilirdim. Bir çırpıda tarihi taş köprüyü aştım ve su kenarına inmeye başladım...






Kar dizlerimi geçiyordu. Adım attığım yerin altında ne olduğunu bilemiyordum. Bazen donmuş otlar, bazen büyük bir taş parçası, bazen de kara toprak. Ama suya yaklaştıkça endişelenmeye başladım. Ya buz tabakası kırılır da suya düşersem? Giyecek başka bir şeyim yoktu, bütün seyahatim mahvolurdu. Altı üstü 5 metrelik yeri bir türlü aşamadım. Her attığım adımın hesabını yaparak takriben bir ömür sonra hamamın girişine ulaştım. Altımdaki buz kırılmamıştı. Belki altımda buz bile yoktu. Ben sadece kara basıyordum ve sadece kar görüyordum. Ama artık zafer benimdi...


















Benim için büyüleyici, tarih için utanç verici bu çifte hamamı tadını çıkara çıkara gezdim. Sıcacık olması gereken buz gibi göbek taşına uzandım. Tavandaki deliklerden giren gün ışığını kullanıp fotosentez yaptım. Külhandaki paslanmış kazanın içine girip dans ettim. Sebepsiz yere en yüksek sesimle kahkahalar attım. Dünyadaki bütün pisliklerden temizlendim. Mest oldum...






Girdiğim yerden yavaş yavaş tekrar çıktım. Kalenin tepesindeyken şehrin dışında yıkıntı binalar görmüştüm. Nehir kenarından yolu takip ederek yeni hedefime doğru yürümeye başladım. Solumdaki yamaçta bir diğer büyük bina bana bakıyordu. Hemen tırmanmaya başladım. Ayağım taşlar arasındaki boşluklara geldikçe yüzüstü düşüyordum. Soluklanmak için durunca nehrin diğer tarafında bir adamın sabit vaziyette bana baktığını gördüm. El salladım ama bir tepki alamadım. Tırmanmaya devam ettim ve binaya ulaştım. Binanın üç duvarını görebiliyordum ama herhangi bir kapı yoktu. Pencereler kolayca tırmanamayacağım kadar yüksekti. Botlarım ve pantolonum karla dolmuştu. Bütün çabam boşa gitti. Sinirlenip geldiğim gibi aşağı indim. Nehrin karşısındaki adam sağ salim yola ulaştığımı görünce dönüp gitti. El sallamama rağmen yine bir tepki alamadım. Bir yandan az önce tırmandığım binayı gözetliyor bir yandan da buz tutmuş yolda düşmeden ilerlemeye çalışıyordum. Nihayetinde binanın dördüncü duvarı görüş alanıma girdi. Daha doğrusu giremedi. Binanın sadece üç duvarı vardı. Dördüncü duvar çatısıyla birlikte tamamen yıkılmıştı ve basamaklarla buraya kolayca ulaşılabiliyordu. İçeri girdim. Biraz dinlendim. Tekrar yola koyuldum.




1 yorum: